Koruyucu hekimlikte topyekün davranma felsefesi ve bir anadolu modeli(!) (Bölüm I) Araş. Gör. Dt. Hakan Çolak, Doç. Dr. Ç. Türksel Dülgergil Özet: Gelişen dünya şartlarıyla beraber ülkemizin içerisinde bu- lunduğu dinamiklerinde değiş- meye başlamasıyla yalnızca ge- nel sağlıkla ihtiyaç ve arzların değil aynı zamandsa ağız sağlı- ğıyla ilgili ihyiyaç ve istemlerinde değişmesine sebep olmaktadır. Öte yandan ağız diş sağlığı harcamalarının tedavi talebine bağlı olarak artış göstermesi orta ve uzun vadede sosyal güvenlik kurumlarını etkilemeyede başla- mıştır. Tüm bu gelişmeler artan koruyucu diş hekimliği ihtiyacıy- la beraber ağız sağlığıyla ilgili olarak toplumsal bir farkındalık oluşturma gereksinimide yarta- maktadır. Bu durum prevalansı çok yüksek olan diş çürüğü ve diş eti hastalıkları gibi engelle- nebilir hastalıkların toplumsal tepki mekanizmasıyla “topye- kün” bir hareketle engelenebile- ceğini ifade etmektedir. Bu der- lemede toplumsal etki mekaniz- masının ağız-diş sağlığı açısıdan da tetiklenebilemesi için primer sağlık ünitesi olan aile hekimle- rinide içine alan bir anadolu mo- delinin tanımı ve işlevselliği tar- tışılmıştır. Diş çürüğü çocukluk çağla- rından itibaren bireyleri etkile- yen ve geri dönüşü olmayan so- nuçlara sebep olabilen enfeksi- yonel bir hastalıktır. Süt dişlerin- de başlamış/başlamakta olan ya da ilerlemiş çürük hastalığı, en- feksiyonel doğası sebebiyle özel- likle “ilk sürmeye başlayan dai- mi dişleri” de hızla etkileyebilir. Bu açıdan süt dişlenmesinde ya- pılacak koruyucu uygulamala- rın, gerek enfeksiyonun azaltıl- masında ve gerekse daimi diş- lenmenin “dirençli” hale getiril- mesinde önemli olduğu kabul edilir (1). Birçok gelişmiş ve sanayileş- miş ülkede diş çürükleri azalmış olsa da gelişmekte olan ülkeler- de ve hatta endüstrileşmiş ülke- lerin farklı yerleşgelerinde çü- rük ve sonuçları önemli ve ra- hatsız edici boyutta problemlere sebep olmaktadır. Büyük ölçüde önlenebilme imkânı olan bu hastalık, dünya nüfusunun belir- gin bir kısmında yaşla birlikte artmakta ve genel bir halk sağlı- ğı sorunu olarak yerini koru- maktadır. Epidemiyolojik açıdan bakıl- dığında; diş çürükleri en yaygın çocukluk çağı hastalığı olarak kabul edilir ve astımdan 5 kez, yüksek ateşten 7 kez daha yay- gın olduğu rapor edilmiştir (2). Diş ağrısı okullarda karşılaşılan en yaygın sağlık problemidir. Bir enfeksiyon olmasının yanın- da, çocukların yeme-konuşma ve öğrenme yetilerini de etkile- yebilmektedir (3). Yapılan çalış- malarda; ABD de yılda 51 milyon okul saatinin diş ile ilgili hasta- lıklardan kaybedildiği belirlen- miştir (4). Pek çok endüstrileşmiş ülke- de son yirmi yıl içinde diş çürü- ğünün şiddetinin ve prevelansı- nın azalmasına rağmen, 12 yaş grubunda dolgu, kayıp ve çürük- lü diş sayısı (DMFT) 1,1 civa- rında izlenmektedir. Bu açıdan; büyük ölçüde önlenebilen “çü- rük hastalığı” hala yaygındır, yaşla beraber artar ve dünya nü- fusunun önemli bir yüzdesi için bir halk sağlığı problemi olarak devam etmektedir (5). Ve genel bir kural olarak; diş çürüğünün yaygınlığı ve şiddeti ülkeler/böl- geler arasında önemli ölçüde değişebilir, fakat düşük sosyo- ekonomik gruplardaki çocuklar, yüksek sosyoekonomik kültüre sahip çocuklardan daha yüksek çürük seviyelerine sahiptir ve bu farklılıklar şehirleşmiş ve en- düstrileşmiş ülkelerde daha tu- tarlıdır (6). Reel bir bakışta, diş hekimli- ği uygulamalarının %80’lik bölü- mü, popülasyonun %20’si ile sı- nırlıdır (7). Bu %20’lik dilim yüksek çürük riskli olarak ifade edilen ve hayatlarının ilk yılla- rından itibaren sürekli çürüme eğiliminde olan gruptur (8). Bu riskli grupların erken teşhisi ve sistematik bir koruma programı- na alınması, gerek toplum sağlı- ğı ve gerekse ekonomik açıdan oldukça önemlidir (9). Gelişmekte olan ülkelerde artan ağız diş sağlığı tedavi ihti- yacı toplum farkındalığının oluş- ması açısından önemli bir geliş- me olarak düşünülse de artan te- davi maliyetleri sosyal güvenlik kurumlarını zorlamaktadır. (10). Bu açıdan; erken dönemlerden itibaren toplumdaki riskli birey- lerin teşhis edilmesi, bunlara yö- nelik spesifik ve bireysel koru- yucu uygulamaların başlatılma- sı, yönlendirilmiş ebeveyn eği- timlerinin verilmesi ve toplumda bu tip bireylerin prevelansının tespitiyle orta ve uzun vadeli maliyet projeksiyonlarının yapıl- ması oldukça önemlidir. Sonuç olarak; tedavi uygula- maları ve maliyetlerinin büyük oranda odaklandığı bu “yüksek çürüklü bireylerin” yaşamlarının erken dönemlerinden itibaren tanımlanarak (diagnozis) yoğun ve spesifik koruyucu uygulama- lara (prevention) tabi tutulması, yalnızca toplum sağlığı değil te- davi maliyetleri açısından da ül- kemiz için hayati önem kazan- maya başlamıştır. Erken süt dişi çürüğü ve önemi Beş yaş ve altı çocuklarda gö- rülen çürükler, erken çocukluk çağı çürükleri (EÇÇ) olarak ta- nımlanır ve diş sürmesinin ar- dından düz yüzeyde hızlı bir şe- kilde ilerleyebilirler. Okul öncesi çocuklarda görülen diş çürüğü için, EÇÇ terimi diş hekimliği pratiğinde daha çok kullanılma- sına rağmen, halkla iletişim es- nasında ve uzmanlar tarafından biberon çürüğü, bebek çürüğü gibi terimler kullanmıştır (11). EÇÇ özellikle kronik hasta- lıklı çocuklarda, hastalığa yaka- lanmanın ana sebebidir ve yaşa- mı tehdit bile edebilen kompli- kasyonlarıyla ciddi bir risk faktö- rü olabilir. Tabanda inanılanın tersine EÇÇ ya da süt dişlenme- sindeki çürük, aslında önemli bir “daimi diş çürük oluşum ris- kini” de işaret eder. Süt dişi za- manı geldiğinde DÜŞSE de er- ken çürümesi ağızda artan çü- rük bakterisine sebep olur ve so- nuç yeni çıkmaya başlayan diş- lerde de erken kolonizasyon ve erken daimi diş çürüğü anlamı- na gelir (12). EÇÇ düşük gelir düzeyli aile- lerin çocuklarında görülmesinin yanı sıra fiziksel engelli, yetersiz ve özel bakıma muhtaç çocuk- larda da sıklıkla görülmektedir. Bu grup çocuklarda görülme sık- lığı diş bakımının yeterli düzey- de gerçekleştirilememesiyle ve düzensiz –sık besin alımı, azal- mış tükürük seviyesi ve alınan ilaçlarla ilişkilendirilebilir (13). Endüstrileşmiş ülkelerde bile toplumdaki genel çürük oranın- da belirgin bir azalma görülme- sine rağmen, EÇÇ toplumun farklı gruplarında belirgin bir artış sergilemektedir. Bu durum, yalnızca bebeğin beslenme alış- kanlıklarıyla değil aynı zamanda toplumun kültürel ve sosyoeko- nomik yapısıyla ilişkili bulun- muştur. Bu nedenle bir ülke içindeki spesifik bir grupta izle- nen EÇÇ prevelansı aynı ülkele- rin farklı bölgelerinde hatta farklı zaman periyotlarında de- ğişkenlik gösterebilir (14). Özellikle endüstrileşmiş ül- kelerde EÇÇ nin %80’inin, ço- cukların sadece %25’inde izlen- diği ve genellikle 2-5 yaş arasın- da ve düşük gelirli çocuklarda geliştiği vurgulanmıştır.16 Ülke- mizdeki veriler açısından değer- lendirildiğinde ise okul öncesine en yakın grup olan 6 yaş için çü- rük prevelansı %84 ve dmft de- ğeri 4.4; 5 yaş için ise çürük pre- velansı %70 ve dmft değeri 3.7 olarak bildirilmiştir (15). EÇÇ’nin orta ve uzun vadede daimi diş çürüğüne de işaret et- mesi gerçeği, ülkemizin değişik bölgelerindeki tahmini diş çürü- ğü projeksiyonlarının ve buna bağlı olarak olası maliyet analiz- lerinin yapılabilmesi için olduk- ça önemlidir. En son çalışmalar- da ülkemizdeki EÇÇ prevelans yüzdeleri %40,7-%69,8 arasında değişebildiği bildirilmiştir ve çü- rük oluşumunun ilk 1 yaş içinde gerçekleşmediği ve takip eden iki yılın belirleyici olabildiği vurgu- lanmıştır. Öte yandan; annenin eğitim durumu ile annelerin ço- cuklarının dişlerini fırçalamaya başlama zamanı ile direk bir bağlantı olduğu ve toplumun her kesiminde ağız diş sağlığı ile ilgi- li ebeveyn eğitiminin ne kadar önemli olduğu da bulgulanmıştır (16,17). Aslında Ülkemizde, çocukluk çağında görülen en sık 3 hasta- lıktan biri olan “diş çürükleri- nin” sağlık bir bütündür felsefesi ile Temel Sağlığın bir parçası olarak değerlendirilmesi ve eği- timinin de buna göre verilmesi Bilim & Araştırma DENTAL TRIBUNE Türkiye Baskısı8 Sayfa 9DT